Bayburt Terziler, Berberler ve Ayakkabıcılar Esnaf Odası Başkanı Yunus Çil’le depremin ardından bölgede gerçekleştirdikleri çalışmaları konuştuk.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Aylin Örnek: Merhaba. 95.0 Açık Radyo’da Dayanışma Kuşağı programındayız. Bugünkü konuğumuz Yunus Çil. Yunus Bey, Bayburt Terziler, Berberler ve Ayakkabıcılar Esnaf Odası Başkanı. Yunus Bey hoş geldiniz.
Yunus Çil: Çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.
A.Ö.: Yunus Bey bildiğimiz kadarıyla siz depremin hemen sonrasında bölgeye gidip orada insanların saçlarını kestiniz, doğru mudur?
Y.Ç.: Doğrudur efendim. Tabii daha öncesi var bunun. Yani gitmeden bir hafta öncesi var.
A.Ö.: Nasıl oldu? O süreci anlatabilir misiniz bize rica etsem?
Y.Ç.: Tabii. Bizim burada STK olarak esnaf odamızın üzerinden hazırladığımız özel malzemelerimiz oldu, yardım kolileri. Bunları teslim için Adıyaman'a gittik. Adıyaman'da bizimle aynı göreve sahip olan STK başkanımızın aracılığıyla, ona teslim ettik. Teslim ettikten sonra şehri dolandık. Dolandığımızda, depremden bir hafta sonrasıydı biz gittiğimizde, insanların saçlarının dağınık olduğunu, ihtiyaç olduğunu, psikolojik olarak iyi geleceğini düşündüm ve oradaki STK Başkanı'na “çadır kent hazır olduğu zaman bana haber verir misin, ben böyle bir program yapmak istiyorum, bu işe gönül vermiş insanlarla gelelim” dedim. O da çok memnun oldu. Hatta üç gün sonra bana haber verdi. Biz de buradan hazırladık. On iki kişilik bir grup.
A.Ö.: On iki berber mi, Yunus Bey?
Y.Ç.: On tanesi berber, ikisi de hem şoförümüz hem ihtiyacımızı giderecek arkadaşlar. On berberle birlikte buradan Adıyaman'a gittik. Adıyaman'a ilk gittiğimizde
bir çadır kente girdik. Orada berber geldiğini dedikleri zaman insanların mutluluğunu, rahatlamasını -sandalyede tıraş ediyoruz, sandalyede tıraş ortalama yirmi dakika- yirmi dakikada bizimle sohbet ettiklerini gördük. Böyle psiko-destek gibi bir şey oldu bizim için. İnsanlar farklı farklı sohbetlerler ettik. Yani depremin dışında sohbet ederken biz de saçlarını düzenledik, çok hoşumuza gitti. Daha sonra Adıyaman'dan Hatay'a geçtik aynı pozisyonda. Hatay'da psikolojimiz daha çok bozuldu. Çünkü yıkım çok aşırıydı. Çadır kentte iki gün boyunca üst model bir şekilde çalıştık. Sağ olsunlar. İnsanların orada tıraş olup kalkıp cebindeki tespihi hediye etmesinden çok etkilendik. Bayburt'a döndük. Bayburt'a döndükten sonra duramadık. Yani arkadaşlar bile dedi ki “başkanım bir daha gidelim”. Bize yetmedi. Bir hafta sonra bu sefer Malatya'yla Maraş'a gittik. Malatya'da on dört çadır kent vardı. Yedi tanesine Allah'ın izniyle elimizden geldiği kadar dokunduk. Maraş'a gittik. Maraş'ta yurtta
vakit geçirdik. Çadır kentine inemedik o gün. Çünkü yurtta çok aşırı bir depremzede vardı. Oradan da döndük. Şimdi Allah nasip ederse Çarşamba günü akşam tekrar Malatya ve Maraş’a, fakat bu sefer köylerine gönlümüzü dokundurmaya gideceğiz. Çünkü duramıyoruz. Yani oradaki eksiklik bize çok fazla geldi. Elimizden geldiği kadar, Allah nasip ederse oralar düzelene kadar her ay gitmeyi planlıyorum.
A.Ö.: On berber gittik dediniz. Daha sonraki gitmelerinizde, bu on arkadaşın hepsi katılmaya devam etti mi? Yoksa azalarak ya da çoğalarak mı devam ediyorsunuz?
Y.Ç.: Araba imkânına göre. Yani ilk gittiğimiz araba on yedi artı birdi çünkü arabada yatıyoruz biz. Bu sefer küçük bir araba ayarladık, sekiz kişi gittik. Aynı kafileden iki kişi eksik gittik. Şimdi Bayburt'taki berber arkadaşlarım “bir günlüğüne ayarla” diyorlar. Pazar günü için sayı çok olacak. Fakat biz bir günlüğüne gidemeyiz. Biz yaklaşık bir hafta için gidiyoruz. O zaman da sekiz berber arkadaşımla zaten işimi görüyorum.
A.Ö.: Sadece erkeklerin saçını mı kesiyorsunuz? Kadın ve çocukların saçı da kesiliyor mu?
Y.Ç.: Kadınları tıraş edemiyoruz. Ama kız çocuğu var. Zaten tıraş olanların yüzde altmışı çocuk. Yani büyüklerden öte o çocukların saçlarını temizletmek istiyorlar. Zor bir süreçti çünkü o zamanlar bazı illerimizde. Özellikle Hatay'da taşlar yerine tam oturmamıştı, yani banyo falan yoktu. Onun için saçlarını sürekli kısa tuttular. Fakat ikinci gidişimizde banyo sorunu kalmamıştı. Yani çok erken hamle yaptık biz. Çocukların tıraşı daha çok oldu.
A.Ö.: Erkekler ve çocuklar üzerinden devam ettiniz. Peki kadınların saçlarını kesen başka birileri var mı? Ya da sizin gibi bu işe girişmiş kadın berberleri, kuaförler? Hiç öyle bir şeye mi denk geldiniz mi?
Y.Ç.: Yok öyle bir şeye denk gelmedim. Türkiye genelinde aynı bizim gibi görev yapan STK'lardan bizimle aynı zamanda bir hafta boyunca belli illerden giden oldu. Fakat hepsi erkek berberi üzerine gittiler. Sadece illerdeki yurtlara falan yerleşen depremzede insanlara, bayanlara da şehir içindeki bayan kuaförleri hamle yaptı. Bayan kuaförlerinin gelmesi biraz zor oluyor deprem bölgesine. Özellikle Bayburt için diyeyim. Çünkü evli, çoluk çocuk sahibi bayanlar genelde. Bayanların gelmesi biraz daha zor oluyor. Onlar da Bayburt içinde ya da herhangi bir şehir içindeki depremzedelere yardım ediyorlar.
A.Ö.: Deprem bölgesine ilk gittiğinizde ne hissettiniz? Çünkü “bizim için psikolojik destek gibi oldu” dediniz dikkatimi çekti. Aslında muhtemelen orada olan insanlar için de psikolojik destek olmuştur ama siz kendiniz için psikolojik bir destek olduğunu nasıl hissettiniz ya da o anda ne hissettiniz?
Y.Ç.: Adıyaman'a ilk gittiğimiz zaman şehrin yıkık halini görmemiştik. Şehrin dışında bir yerleşimdi bizim ilk gittiğimiz yer. Sabahleyin şehre girdiğim zaman gerçekten benim tansiyonum düşmüştü. Bayılacak gibi olmuştum. Çünkü ben hiçbir şekilde deprem bölgesi görmedim bu yaşıma kadar. Yani bir afet hiç görmemiştim. Orayı canlı görmek beni çok etkiledi. Yanımda gelen arkadaşlarım da aynı şekilde oldu. Yani bazı şeyler vardır, anlatılmaz, gözle görünür yaşanır ya. Bazen dile gelemiyor. Yani Rabb'im yardım etsin çok etkilendik. Biz de üstümüze düşen bu görevi daha sık yapmak istiyoruz. Bayburt şu an Türkiye'nin en küçük ili, bu yardım konusunda bence nüfus olarak Türkiye'nin en büyük ili olarak sayılır. Çünkü küçüğünden büyüğüne herkes her şeyi yaptı. Biz Bayburt olarak oralara iki sefer yaptık tıraş için. Çarşamba günü de üçüncüyü yapacağız. Türkiye'nin diğer illerindeki herkes birer sefer yaptı hamleyi. Fakat biz üç yapacağız, dört yapacağız, beş yapacağız, Allah nasip ederse.
A.Ö.: Tamam. Peki, Hatay'a gittiğimde Adıyaman'dan çok daha büyük bir şok yaşadım dediniz. Daha büyük olduğu için.
Y.Ç.: Evet kesinlikle. Zaten ilk önce Hatay’ı görüp bu yana doğru geldiğiniz zaman diğer illere şükredersiniz bence. Hatay'da biz giderken bile bize yolda emniyet güçleri, arkadaşlar sağ olsunlar yardım ettiler. Bize demiştiler ki Hatay'a gitmeyin, psikolojiniz bozulur yıkımdan dolayı. Gerçekten o şekildeydi. Oradaki insanlara daha çok böyle dokunmak istedik. Daha çok kaldık. Daha çok uğraştık. Mesela biz gittiğimiz zaman herhangi derdimiz yok. Biz arabada da yatarız, kuru ekmek de yeriz. Yedik de zaten. Yani şu an Ramazan olmasına rağmen biz oraya niyetlendik. Arkadaşlar “ramazanda zor olmasın?” dedi. Dedim emin olun ki orada oruç tutmak daha basit olacak. Çünkü zaten orada yemek derdimiz yok. Hiç önemli değil. İşimiz gücümüz tıraş.
A.Ö.: Bir sayı var mı? Aşağı yukarı ne kadar insanı tıraş ettiniz Yunus Bey?
Y.Ç.: Onu hiç hesaplayamadım. Ama en son Malatya'ya gittiğimizde yedi çadırda tıraş ettik. Yedi çadırda kişi başına ortalama üç gün kaldık. Yani kişi başı bir çadırda, çadırın sayısı çok önemli, yirmişer kişi tıraş ettik rahat. Bunlar çok büyük sayılar. Dükkandaki koltuktaki tıraşın süresi kadar sürmüyor, daha kısa sürüyor sandalyedeki tıraş. Onun için yirmişer kişi otuzar kişi her çadırda tıraş ettik. Adıyaman'da çadır kent büyüktü. Hatay'daki de büyüktü. Akşama kadar ortalama kişi başına kırk kişi falan tıraş ettik. O da olumsuzluklara karşın. İlk gittiğimizde biz elektrik sorunu çok yaşamıştık. Jeneratörümüzü götürmüştük yanımızda. Ama hallettik. Rabb'im yardım etti. Hiçbir sıkıntı da yaşamadık. Bu şekilde umutlu döndük yani.
A.Ö.: Peki Yunus Bey ne kadar süre daha devam edeceksiniz?
Y.Ç.: Şöyle diyeyim. İllere göre, şu an her ilde bizim kendi çapımızda bir eşimiz, dostluğumuz var. Bunlarla iletişim içindeyiz. Düzelen ile gitmeyeceğiz. Mesela Hatay düzelene kadar Allah nasip ederse aralıklı olarak gideceğiz.
A.Ö.: Şimdi gittiğinizde hissettiklerinizi anlattınız ama oradan tekrar Bayburt'a döndüğünüzde ne hissettiniz? Bir de onu merak ediyorum.
Y.Ç.: Yani çocuklarımı öpemedim. Niye yapamadım? Çok etkilenmiştim. Hanım dedi ki “ya sana ne oldu?” Dedim ki “vallahi orası ayrı bir dünya.” Yani çoluğu çocuğu, evi hatta cenazesinin başında durup alıp götürmek, onu defnetmek için bekleyen insanları gördük. Geldim buraya dedim ki Rabb'ime şükürler olsun. Fakat en büyük eksikliğim çocuklara sarılamadım, kendi çocuklarıma. Öyle bir psikoloji yaşadık. Bazı şeyler yaşanıp anlatılmıyor ya. Dile gelemiyor. Fakat bir hafta on gün çok etkilendik. Daha sonrasında ama oralara gitmek için can atıyoruz. Ben Bayburt'a geldim. Dünya hırsından böyle elimi ayağımı çektim, orayı gördükten sonra. Çünkü yarın ne olacağımız değil. Çok da hırs yapmanın bir anlamı yok bence.
Rabb'im herkesten razı olsun. Sizin de emeğiniz vardır. Herkesin emeği oldu oraya. Milletimizi korusun. Gerçekten büyük bir milletiz. Birlik beraberlik içinde. Biz bir de şunu yaşadık orada: Hatay'a Maraş'a hiçbir şekilde gitmemiştim. Adıyaman'a hiç gitmemiştim. Biz oraya gittik, geldik. Oradaki can dostlarımızla bir şehir bağı kuruldu artık. Diyor ki “Allah nasip ederse toparladık mı ben Bayburt'a geleceğim”, biri diyor ki “ben Isparta'ya geleceğim.” Mesela ben bir çadır kente gittim. Çadır kentin üstünde il yazmışlar, yaklaşık altı tane. Oraya gidenleri… Onun altına Bayburt'u yazdırdım. O kadar şereflendim ki, o kadar gururlandım ki. Yani her giden oraya ili yazmış. Bir şekilde eli dokunmuş. Fakat oraya gidip geldikten sonra yine en başında söylediğim gibi özellikle çocuklarıma böyle sarılıp öpme şansım olmadı. Bir iki gün falan üç gün bunun etkisini yaşadım. Bizim elimizden bu geliyor, bunun daha iyisini yapmamız lazım. İkinci gidişimde bir hafta kaldım. Çarşamba günü Allah nasip edecek gideceğim. Belki bir hafta daha kalacağız. Ramazan günü, elimizden geldiği kadar gideceğiz inşallah.
A.Ö.: Emeklerinize sağlık Yunus Bey. Benim anladığım kadarıyla sizin oraya gidişiniz o insanlara bir destek olurken aslında gidip dönmeniz de size bir destek. Yani siz de o desteği kendiniz hissetmişsiniz gibi anlıyorum. Yanlış anlamadıysam eğer.
Y.Ç.: Kesinlikle. Kesinlikle.
A.Ö.: Emeklerinize sağlık. Çok teşekkür ederiz. Ayrıca programımıza katıldığınız için de çok teşekkür ederiz. “Dayanışma yaşatır” diyoruz, programı burada kapatıyoruz. Çok teşekkür ederiz. Sağ olun.
Y.Ç.: Ben de çok teşekkür ediyorum. Bu güzel yayına beni kattığınız için.